ALİYE RONA

Aliye Rona’ya hayranlığım, sanırım üniversite yıllarımda Yılanların Öcü’nü bir arkadaşımın hediye ettiği video kasetten izlememle başladı. Daha önce hiç izlememiş miydim? İzlemiştim elbette onu, ama zihnim çoğu seyircinin zihni gibi, hep başkarakterle özdeşleşmeye meyilliydi. Oysa Aliye Rona da vardı filmde, Erol Taş da, Hayati Hamzaoğlu da vardı, adlarını buraya dökmeye kalksak hep eksik kalacak dibi yok bir liste dolusu insan da vardı o filmlerde.
Aliye Rona’nın oyunculuğunun bir örneği daha yoktur ama sinemamızda. Erkek kadın, dirayetli, kanatlarının altına tüm bir sülaleyi alan kadın,kemikli yüz yapısıyla o denli çekiciyken korkunç, itici olmayı başaran kadındı o. Fatma Girik, onca gayretine ve yapılan yaşlandırma makyajının fena olmayışına rağmen, güç bela Irazca olabilmişti Yılanların Öcü’nün ikinci çevriminde. Aliye Rona’ysa giymişti Irazcayı üstüne, öyle kamera karşısına çıkmıştı.
Yine üniversite yıllarımda onun bir başka klasik oyununu izledim Kara Çarşaflı Gelin’de. Zara Ana rolündeydi bu defa ve Anadolu kadınının her bir duygusunu mimiklerine bir bir yediriyordu. Filmin sonunda oğlunun düğününde nasıl da heyecanla karışır halaya, kanlısının istemeden evine aldığı kızkardeşine nasıl da eziyet eder, ona orak çeker bir sahnede.
Onunla aşık atmaya, onun yerini almaya çalışan aktrisler de oldu elbet. Şükriye Atav örneğin. İyi oyuncuydu o da, her şeyiyle Anadolu anasıydı, ama Aliye Rona olması mümkün değildi.
Sonrasında Kemal Tahir’in Devlet Ana romanını okurken Halit Refiğ’in onu filmleştirmenin kıyısından dönmüşlüğüne hayıflandım doğrusu. Ve romanın başkarakteri Bacı Bey’i okurken gözümün önünde hep Aliye Rona vardı…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir