BU OSCAR NE MENEM BİR ŞEYDİR ya da FESTİVAL KÜLTÜRÜ

Sinema üzerine yazmaya karar verdiğim dönemlerde, biraz da takip ettiğim sinema yazarlarının yazılarının yönlendirmesiyle, festival filmlerini öncelikle görmeye önem verir hale gelmiştim. Oscarlı, Altın Palmiyeli, Ayılı, Leoparlı filmlerin çılgın arayıcısı haline gelmiştim ve bunlardan bulabildiklerimin tamamını izlemeyi hedefliyordum.

Festival kültürünün (istisnalar kaideyi bozmaz düsturuyla elbet) aslında tümüyle reklama, propagandaya yönelik bir yapısı olduğunu kavramam yıllarımı aldı. Gerçekten de bu çok tuhaf bir şeydi. Dünya üzerinde senede yüz binlerce film çekiliyor olmalıydı, ama bir film (genelde Hollywood menşeli) çıkıyor ve (sözde) farklı bir sürü festivalden aynı ödülleri ve övgüleri topluyordu. Bu dalga bizim sahillerimize de vuruyor ve bizim sinema yazarlarımız da listelerinin en başına hep bu filmleri yerleştiriyorlardı.

Ben kimim ki bu döngüye çomak sokayım ki falan derken, ama bir yandan da burada bir yanlışlık var diye kafamdan geçirirken elime Giovanni Scognamillo’nun yazdığı Amerikan Sineması ve yine bir derleme olan Oscar Filmleri kitapları geçti yaklaşık 19-20 sene önce. Kitap Oscar tarihini, önemli olayları özetliyor ve yıl yıl katılan, ödül alan, almayan filmlerin dökümünü yapıyordu. Ne çok filmin ödül verilmeyerek harcandığını ve ne kadar berbat filmin de bazen birden fazla Oscarla taçlandırıldığını görüyordunuz. Ve bir endüstriydi Hollywood, Oscar’da o endüstrinin bir ürünüydü!

Buna benzer kitaplar diğer festivaller için de hazırlanmalı. Çünkü benzer döngüler, numaralar diğer o majör festivallerde de dönmekte. Hani, gerçekten, bu benim fikrim ama mesela bir Mavi En Sıcak Renktir’in coşkuyla ödüllendirildiği sene, bu sıkıcı, seyri keyifsiz, gereksiz uzunlukta ve sunduğu tek şey itici bir erotizm olan, karakterleri havada kalan filmden çok daha iyi bir film daha yok muydu acaba adaylar arasında?

Bir de şu yıllardır oyunculuk yaptığı halde hala en iyi oyucu ödülleriyle onurlandırılan yıldızlar takılıyor kafama. Adam artık otomatik oynuyor zaten, makineleşmiş, oynamıyor ki, profesyonelce işini yapıyor ve siz asıl oyunu amatör ruhla, ama aslında o yıldızdan kat kat daha iyi sergilemiş olan diğer oyuncuyu ödüllendirmiyorsunuz. Neden? Marka değeri mi yok?

İyi bir macera filmi olduğu ve ustaca çekildiği su götürmez, ama neticede bir devam filmi olan Mad Max: Fury Road’u yılın en iyi film ilan etmek de neyin nesi? Daha önce seriyi başlatan ve kıt olanaklarla en az bunun kadarını yapan Mel Gibson’lı filmler bundan kötü müydü? İlk Mad Max’teki ruh bunda var mı?

       

Bizim filmlerimizin Oscar’a katılma sevdasına düşmelerinin sebebi de yine pazarlama mevhumu. Orada ödül almak kesinlikle bir filmin gişesi için garanti. Hatta ödüle de gerek yok, katılman yeterli. Ancak bu filmlerin genelde Anadolu’yu, halkını, onların davranış şekillerini tanımayan taze yönetmenlerce yazılıp çekilmiş olması, bunları dakika dakika kokutmakta, korkunçlaştırmaktadır.

Türkiye’deki festivallerde de durum aynı. Yani, nadir seneleri saymazsak genelde tüm festivallerde aynı filmler aynı ödülleri alıyorlar. Aslında bunun da bir dökümü, karşılaştırması yapılmalı, ama neticede amaç yukarıda dediğimle aynı; reklam, reklam,reklam…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir