Basında

 

 

Sinemaya olan ilgisinin Almanya’dan Türkiye’ye izine gelen ailelerin getirdikleri filmlerle başladığını ifade eden İlker Mutlu, “Üniversite yıllarımdan itibaren çeşitli dergilerde sinema yazıları yazdım. Sürekli olarak sinemayla alakalı yazılar yazmam Sekans sinema dergisiyle oldu. Ankara’da Gökhan Erkılıç’ın editörlüğünde çıkan dergide 10 yılı aşkın bir süredir yazmaktayım. Sinema sevgimin nasıl başladığını net olarak söyleyemem, doğduğumdan beri olan bir şey belki. Tek kanallı televizyonla büyüyen bir jenerasyon olarak, orada ilk filmlerimizi izledik, çeşitli türlere eğilimimizin yapı taşları hep oradadır. TRT bazı tematik kuşaklar uygulardı. Pazar günleri westernler, Çarşamba günleri Türk filmleri gibi. Bunlar da bizim beğenilerimizi yönlendirmiştir. Bu ilginin daha da gelişmesi ortaokul yıllarıma rastlıyor. O yıllarda çevremizdeki özellikle Almanya’dan gelen aileler yanlarında biz çok film getirmişlerdi. Tek kanallı televizyonda da izleyemediğimiz çok eski filmleri görüp izleyebildim onların sayesinde. Yılmaz Güney’i izleme fırsatım oldu. Bizim gençliğimiz döneminde yasaklı bir sanatçıydı, filmleri gösterilmiyordu” dedi.

SİNEMAYA OLAN İLGİM YAZI YAZMAKLA BAŞLADI

Sinemaya olan ilgisinin öncelikle yazı yazmak şeklinde başladığını ifade eden Mutlu “Çeşitli sinema dergilerinde yazılar yazdım. Buna ilk başlamam, bir arkadaşımın cesaretlendirmesiyle oldu. Bahçeşehir Üniversitesi’nde öğretim görevlisi Savaş Arslan sağ olsun. Biz üniversitede iken onlar Ankara’da Geceyarısı Sineması adında bir dergi çıkartıyorlardı. Bir araya geldiğimizde sinema üzerine sohbetler yapıyorduk. Benim de yazı yazabileceğimi söyledi ama tabi ki daha önce bu anlamda girişimim olmamıştı. Ben daha önceden öyküler yazıyordum ama sinema üzerine yazmak gözümde büyüyordu. O zamanlar çeşitli eleştirmenler, Atilla Dorsay olsun, Tunca Toskay olsun,  pek çok sinema eleştirmenine çok değer veriyorduk. Bir film seyredeceğimiz zaman genelde önce eleştirisini okuyorduk. Neticede bunu yapmaya biraz çekindim ama arkadaşım bana sohbetlerimizdeki gibi yazmamı söyleyince ufak denemelerde bulundum ve sonrada bu benim tarzım haline geldi. O günden bugüne de çeşitli dergilerde yazıyorum. Bunun dışında üniversite yıllarımdan beri senaryolar yazıyorum. Kısa filmler yapıyorum. Geçen seneden başlayaraktan birkaç kısa film çektim. Samsun’da bir film festivali yapılması yönünde çok büyük bir isteğim vardı; onun için birkaç girişimde bulundum. Yine uğraşmaktayım, en büyük isteğim de bu” diye konuştu.

BİR MÜHENDİSİN SİNEMA EĞİTİMİ ADLI KİTAP YAZDIM

Atakum Belediyesi’nde mühendislik yapan ve ‘Bir Mühendisin Sinema Eğitimi’ adlı kitabını yayınladığını ifade eden Mutlu, “Aslında bu kitabı yazmaya başladığım zaman ilk düşüncem 20 yılın üstünde yazdığım yazıları bir araya toplamaktı. Ama daha sonra sinema izleme tutkum yazmaya dönüştü. Küçüklüğümden bugüne kadar sinemaya ve sinemanın hangi öğelerine ne şekilde, neden ilgi duyduğumu, hangi türleri benimsediğimi, hangi aktörleri, hangi yönetmenleri sevdiğimi ve bunun nedenlerini, sinema hakkındaki düşüncelerimi kağıda döktüm. Bu kitap böylece oluştu. Spontane bir şekilde oluştu. Şöyle bir güzelliği var, kronolojik olarak devam ediyor. Bu yönden de bir bütünlük arz ediyor. Biyografi gibi ama aslında tam olarak öyle de değil. İnsanlar okuduklarında, bunu çok uzun tek bir sinema yazısı gibi algılayacaklar. Kitap 340 sayfadan oluşuyor. Deneyimlerim, tanıştığım insanlar, onlardan algıladıklarım ve gördüklerim. Piyasadaki durumlar, ilişkiler. Bütün samimiyetimle yazmaya çalıştım” şeklinde konuştu.

En son yazdığı ‘Bir Mühendisin Sinema Eğitimi’ adlı kitabın anılardan oluşan bir kitap olduğunu belirten Mutlu, “O anlamda Lütfü Akad’ın biyografisi var, Halit Refiğ’in biyografisi var, Metin Erksan’ın biyografisi var. Bunların çoğu başkaları tarafından yazılmış röportaj şeklinde. Bir tek Lütfü Akad’ınki kendi elinden çıkma bir kitap. Bu anlamda ayrıldığını düşünüyorum. Elbette ben kendimi onlarla bir kefeye koymuyorum, ama bir sinema yazarı olarak bunu tutkunun ötesinde bütün o içimdeki heyecanı okuyucuya aktarmak amacıyla yazdım. Ülkemizdeki okuma oranının azalması eğitimdeki kaliteyle alakalı. Gözlemlediğim kadarıyla okuma eğilimi yok bugün. Bizim zamanımızda okumak sevdiriliyordu. İlkokuldan başlayarak bize okumak sevdiriyordu. Bu yönde eğitim veriyordu bize. Tatil kitabı diye bir kavram vardı; tatilde bile o kitabı alıyor ve okuyorduk. Bizim çocukluğumuz da Milliyet Çocuk gibi çok faydalı dergiler vardı. Sizi hem eğiten,  hem eğlendiren dergiler vardı. Milliyet Çocuk’ta da ben İnce Memed’in çizgi romanını verdiklerini hatırlıyorum. Gençlere öneriden çok ben büyüklere bir öneride bulunmak istiyorum. Çocuklarına bu anlamada örnek olmaları gerekiyor ki onlarda bunu kapsın ve uygulasın. Bir evde kitap, gazete okunmuyorsa çocuk da okumaz. Onun haricinde ben gençlikten o kadar da ümitsiz değilim; beni çok şaşırtan gençler oluyor. Ben bunların bu sistemden nasıl çıktıklarını bazen merak ediyorum. Hayranlık açısından idolüm Yaşar Kemal ve Yılmaz Güney’dir”

ALMANYA’DAN GELEN AİLELERİN GETİRDİKLERİ FİLMLERDEN ESİNLENEREK FİLM KOLEKSİYONUM OLDU

Elinde bulunan 16 binin üzerindeki film koleksiyonunu nasıl tedarik ettiğini de açıklayan Mutlu, “Bendeki sinema zevkinin şekillenmesine neden olan durum Almanya’dan gelen ailelerinin getirdikleri filmlerdir. Ortaokullu yıllarımdan beri onlardan film toplamaya başladım. Toplamaya başlayınca elimde baya bir film birikti. Hemen peşine çok kısa bir süre sonra 1980’li yıllarda video furyası başladı. Videokasetlerden elde ettiğimiz filmler vardı. Bugün bile bulmanın zor olduğu bir sürü film Türkiye’ye girdi. Türk filmleri, klasik filmler, neler neler geldi. Etiketle piyasaya çıkanlardan bahsetmiyorum, bayağı tezgah altından satılan çok kıymetli filmler vardı. Onlardan edindik filan derken teknoloji hızla gelişti. Video bir anda bitti, VCD oldu, VCD, DVD oldu. DVD bitti, DVİX geldi derken,  gerek internetten indirerek, gerekse satın alarak, elimdeki eski filmleri yeniledim. Elbette korsan iyi bir şey değil. Sinemayla ya da edebiyatla ilgilenen insanlar sanatla ilgilenen insanların bu tür ürünlere ulaşımını kolaylaştırmak, devletin de bir sorumluluğudur;  bu tür ürünlere ulaşabilmesini kolaylaştıracak seviyeye fiyatların indirilmesi sağlanmalıdır. Bunu yapmadıkları sürece biz ister istemez, mesela aradığımız bir kitabı eğer ki sokakta görsek alacağız. Mümkün olduğunca onun yerine kitap fuarlarını ya da indirimleri takip etmeye çalışıyorum. Çünkü başka türlü böyle bir kitap ve film arşivi elde etmek çok zordur. Çok pahalı bir uğraş; bir de arşivciliğin sonu yok. ‘Tamam ben doydum, artık yeter’ diyorsun, birden dünyanın diğer ucundan bir film ya da kitap çıkıyor. Diyorlar ki ‘bu filmi görmelisin’, içinden bir ses diyor ki ‘bu filmi bul’. Bitmez çünkü binlerce film çekiliyor, kitap yazılıyor. Bu yüzden arşiv olayı bitmez. En çok sevdiğim filmlerden üç örnek vermem gerekirse, bunlar Lütfü Akad’ın ‘Vesikalı Yarim’ Yılmaz Güney’in ‘Baba’ ve Rıfat Ilgaz’ın ‘Hababam Sınıfı’dır”

https://www.samsunhaber.com/samsun-haber/samsunlu-muhendis-kendine-hayran-biraktirdi-h19992.html