YILMAZ GÜNEY VE KİTABIM
Ben 1972 doğumluyum. Bizim jenerasyon için Yılmaz Güney efsane gibi bir şeydi. Şöyle ki, Güney, neredeyse hiç fotoğrafını görmediğimiz, hiçbir filmini izlemediğimiz, yazısını, kitabını okumadığımız bir sanatçıydı. Bizim kuşağın ‘68’de üniversite yıllarını yaşamış babaları, o günlere dair, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına ve ayrıca Yılmaz Güney’e dair pek çok inanılmaz şey anlatırdı bizlere. Diğer unsurlar hep sol tandanslı ailelerde bahsi geçen şeylerdi belki, ama Yılmaz Güney söz konusu olduğunda iki görüşe mensup amcalar da mutlaka nostaljiyle karışık hatırladıkları bir şeyler anlatmaktaydılar.
Bu durum, yaşıtlarımın çoğunun daha görmeden Yılmaz Güney hayranı olmasına sebep olmuştur. Filmleri serbest kalınca bir anda sinemalara ve videokaset kiracılarına düşen filmleri genelde ’70 sonrası filmleriydi ve bizim için Güney efsanesinin ‘60lardaki kısmı hala muammaydı. Derken Almancılar geldiler, video dükkanları da el altından vermeye başladılar ve böylece o muhteşem Çirkin Kral dönemini de tanıdık.
2018’da çıkardığım GÖLGENİ ARDINA AL romanım, tümüyle Çirkin Kral mitosu üzerine şekillendi. Hikaye örgüsü, beni etkileyen yedi Çirkin Kral filmi, yedi masal, yedi şiir, yedi öykü ve yedi romandan esinlenilerek oluşturuldu. Esasen roman, birbirinden eksantrik yedi kiralık katilden oluşan sıkı bir ekip etrafında şekilleniyor. Bunlar, bunların etrafında şekillenen hikayeciklerle anlatıya dahil olan birbirinden ilginç karakterler bana aklımdan hiç geçmeyen açılımlar yapma fırsatı sundu ve aslında yüz sayfada bırakmayı düşündüğüm romanım yaklaşık 600 sayfayı buldu, tam bir bilinç akışıyla gelişerek.
Aslında bir edebiyatçı ya da roman yazarı değilim. Kalemime güvenen ve beni roman yazmaya teşvik eden Zekeriya Çavuşoğlu hocama ayrıca teşekkür ederim. Kendisi kökende bir edebiyat öğretmeni olmakla birlikte, Samsun’un en iyi yazar ve şairlerinden de biridir. İlk hali 1000 sayfaya yakklaşan kitabın lüzumsuz bölümlerini acımasızca yırtarak kitabı bugünkü haline getirmeme çok yardımı olmuştur. Onun eleştirileri beni her zaman doğruya yöneltmiştir.
İlk baskısı bin adet olan kitabımın dört yıllık insanlara ulaşma mücadelesi neticesinde 700 adedini satmış bulunuyorum (nihayet!). Kitap (neredeyse) okunmayan bir ülkede bunun beni nasıl mutlu ettiğini tahmin edemezsiniz. Film çekmeye koyulduğumdan bu yana, romandaki 50 kadar yan öykü, bana inanılmaz kaynak sağlıyor. SÖZ ÜÇLEMESİ adını verdiğim AV, KOVBOY ve çekimine başlayacak olduğum KAHVE, bu öykülerden üçünden esinlenmişti. Önümüzdeki yıldan itibaren diğer öyküleri de filme aktarmaya başlayacağız. Bu defaki üçlemenin adı KARAR olacak. KARAR ÜÇLEMESİ’nin ilk filmi (bu ve diğer filmlerin tümü ortalama 30’ar dakika), Oflaz’ın öyküsünü anlatacağım DEĞNEK olacak. Senaryosunun yazımına başladım.
Aslında hedef bu orta metrajlarda ustalaşıp uzun metraja gitmekti ama maliyetleri hesapladığımda bu biraz zaman alacak gibi görünüyor. Üçlemelerdeki her filmin bir öncekinden daha iyi olduğunu görmek beni cesaretlendiriyor. Ama daha yol almam lazım. Bunlar henüz birer başyapıt değil. Ama yerel imkanlarla ve muhteşem bir sinerjiyle yapılmış ve bu güç birliğini filmlerin her anında hissedeceğiniz yapımlar.
GÖLGENİ ARDINA AL, film yapımında bana yeni yeni senaryo fikirleri için ilhamlar sağlarken, yedilinin romanda yarım kalan macerasını devam ettirme kararı aldım. Roman, yedilinin ve diğer önemli karakterlerin sonlarını okuyucuya bırakıyordu. Devam romanını yazmaya başladım. Bu başka üçlemeler de yolda demek. Galiba asla uzun metraja başlayamayacağım!
Sinemayla, sanatla kalın dostlar…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir